🦨 Her Türkünün Bir Hikayesi Vardır
BeyazGiyme Toz Olur Türküsünün Hikayesi. Her türkünün bir hikayesi vardır. Türküler yazılırken başından geçen olaylara vurgu yapılır. Kültürümüzün önemli parçası olan türkülerimiz uzun yıllar boyunca
Güvercinin tüm bölümleri startv.com.tr'de → https://www.startv.com.tr/dizi/guvercin/bolumler/1-bolumGüvercin'e abone olmak için → http://bit.ly/guvercin-dd-
TÜRKÜNÜN ÖZ GEÇMİŞİ. Türkçe söylenmiş şiir anlamına gelen "Türkü" nün "Türkî" sözünden geldiği görüşü ittifakla kabul edilmiş bir görüştür. Yani, "Türk" kelimesine Arapça "î" ilgi ekinin getirilmesiyle vücut bulmuştur. "Türk'e has" anlamına gelen bu söz halk ağzında "Türkü" şekline dönüşmüştür
BalYanağın Hikayesi. Ana Sayfa; ANNE VE ÇOCUK Ana Sayfa 16 Ayımız 16 Ayımızın resimleri alerji İçimden gelenler "Her şerde bir hayır vardır "Mart 29
Oysaağlatan, hazin bir hikâyesi vardır bu türkünün. Çanakkale savaşının acımasızca can aldığı günlerde, hicrî 1315 (M. 1897) doğumlu olanların yani on sekiz yaşına giren gençlerin askere gidişiyle ilgilidir ve 1315 doğumlu olduğu için Çanakkale savaşına çağrılan Hüseyin ile geride boynu bükük kalan Hediye
Turna Kuşu, Orta Asya dan Japonya ya oradan da Kore ye kadar geniş bir kuşakta mukaddes olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda turna, Alevilik ve Bektaşilik kültüründe de çok önemlidir. Alevîlikte turna ve güvercin kutsal sayılan iki kuştur. Bu kuş, Alevî-Bektaşi folklorunda da önemli bir rol oynar ve Hz.
Bu türkünün 130, 140 yıl önce geçmiş, gerçek ve tüyler ürpertici bir hikayesi vardır. Bu hikayeyi günümüzde Kayseri Türkülerini aslına en uygun bir şekilde maharetle çalan ve okuyan udi Necip Oyman (tanınmış namı Şapkacı Necip Usta) dan dinledik.
Bir Türkünün hikayesi. Hüzünlü bir türkü olmasına rağmen yediden yetmişe herkesin bildiği ve büyük bir beğeni ile dinlediği ”Karadır kaşların ferman yazdırır” türküsünün söz yazarı olan, ilçemizde 1969-1975 yılları arası Tapu Sicil Müdürlüğü yapan Mustafa Tuna’ya ait olması doğrusu bizleri şaşırttı.
Her türkünün bir hikâyesi var Bunlardan biri de “Hey 15’li” türküsü Türküdeki “15’li” ibaresiyle askere hicri 1315 yılında giden şahıs kastediliyor. TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ. Hicri 1315 doğumlu Tokatlı Halil evin en küçüğüdür.
Zxgcx9V. Her Türkünün Bir Hikayesi işgali tüm hızıyla sürmektedir. Erzurum Ermeni mezalimi altındadır. Şimdi sizlere anlatacağım hikâye Erzurum’un Ilıca ilçesi Salasor ve Erçik köyleri arasında olan yaşanmış bir tarihi hikâyedir. Eskiden her yaşanmış bir olaya hikâyeye türkü yakılırdı. Bu türküler destan şeklinde yazılarak söylenerek dağıtılırdı Erzurum’ efendi köyünde sayılan sevilen bir insandı. Ayrıca sevilip sayıldığı kadar köyünde ondan hem köylüler hem de İşgalci Ermeniler çok korkarlardı. Ermeniler Fazıl beyi her gördükleri yerde hal hatırını sorar ondan korktuklarını belli etmemeye çalışırlardı. Ama Fazlı efendiyi öldürmek için fırsat kollarlardı. Fazlı efendinin korkusundan köyde kimseye dahi dokunamazlardı Ermeni çetecileri. Çok kuvvetli cesur olan bu adamı nasıl öldürürüz diye plan kurup beklemeye başladılar. Fazlı beyi yağız atına binerek Salasor köyünden çıkar ve Ilıcaya gitmek için yola koyulur. Erçik tarafından eski adı Esevank köyüne doğru atını mahmuzlar yoluna devam eder. Ermeniler haber uçururlar “Fazıl Bey Ilıcaya doğru gelmektedir pusu kurun öldürelim şunu” diye. Erçik köyünün alt tarafına inince Ermeni çeteciler Fazlı beyi karşılarlar ve selam vererek hal hatır sorarlar. Dokuz veya on çeteci Fazlı Beyle at üstünde baş edemeyeceklerini anlamış olacaklar ki bir bahane ile onun aşağı inmesini sağlarlar. Fazlı Bey yiğit adamdır aklından dahi geçmez Ermenin kalleş davranacağını. Sigara ikram ederler ve arkadan kordaylan * Fazlı beyi kişneyerek sahibinin öldürülmesinden etkilenir hayvan ve köye doğru koşmaya başlar ve evinin önüne geldiğinde oğlu Cemil bakar ki babamın atı ama babam yok hemen ata atlar babasının peşinden gider, gider ama kalleşlik ruhlarına işlemiş Ermeni çetecileri Cemil’ide orada şehit ederler. İki civan mert için türküler yakılır ağıtlar söylenir, bakalım bu ağıtlarda nasıl bir yiğitlerden bahsedilmişCemalettin BATUHAN Salasor’dan çıktım başım selametErçik in önünde koptu kıyametGavur kazak vurmuş kordası kanlıVurma zalim vurma yarem var benimSarı kayalarda yuvam var benimEvlerinin önü daşhana bakarFazılın kanları sel olmuş akarBekar Hanım duyarsa sarayı yıkarVurma zalim nar tanesiyemBen anamın bir tanesiyemEvlerinin önü çift pınar akarCemil in kanları göl olmuş bakarValidem duyarsa sarayı yıkarVurma zalim vurma mevlam kerimdirYaram ey olursa anam sıra benimdir ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ ͇̿C͇̿¤̿ ͇̿ [embed-flashwidth,height]
Türk kültüründe halk kahramanları geniş bir yer tutar. Bu kahramanlardan biri de Hekimoğlu olarak bilinir. Hekimoğlu, Hekimoğlu asıl adıyla Hekimoğlu İbrahim, uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan ve adına türkü yakılan bir Türk halk kahramanıdır. İşte adına yakılan bu türkünün yazılış hikayesini sizler için araştırdık. Ordu çevresinde yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Hatta yoksul bu genç adamın yoksul annesinden başka kimsesi yoktur. Hekioğlu, yakın çevresinde dürüstlüğü, akıllığı ve yiğitle nam salmıştır. Rivayete göre, yörede hakimiyet kuran bir Gürcü beyi vardır. Bu Gürcü beyi, Asya adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ancak bu kız Gürcü beyine aşık değildir ve aslında gönlünde Hekimoğlu vardır. Dostluk ve sevgiyle başlayan Hekimoğlu ve Asya ilişkisi ilerleyen zamanlarda daha da samimileşir. Hekimoğlu ve Asya arasındaki yakınlığı duyan Gürcü beyi ile adeta çileden çıkar. Hekimoğlu’na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu´yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma yerine gider. Buluşma yerinde ise Gürcü beyinin sözünde durmayarak adamlarıyla geldiğini görür. Üstelik beyin adamlarından biri Hekimoğlu sözleşilen yere geldiği an onu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu´yla beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu’da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağlarda yaşar. Hekimoğlu´nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder. Hekimoğlu, artık Gürcü beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden bey, kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu’nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu´nu bir türlü ele geçiremezler. Hatta bir defasında, beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu’nun kaldığı evi jandarmalar basar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır. Bu durum beyin, Hekimoğlu’nun iki amca oğlu öldürmesine kadar devam eder. Haberi alan Hekimoğlu köye geri döner. İlk olarak muhtarın evine gider. Muhtar Hekimoğlu’nun tarafında görünmesine rağmen aslında beyin adamıdır ve onunla iş birliği içindedir. Muhtarın ihbarı üzerine Hekimoğlu’nun etrafı jandarma tarafından sarılır. Taraflar arasında büyük bir çatışma çıkar. Halk arasında olayın sonucuna ilişkin iki rivayet vardır. Bunlardan bir tanesi, Hekimoğlu çatışma sırasında ateş çemberini yarmayı başarsa da aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşmadan vefat ettiği yönündedir. İkincisi ise atına atlaması, elini karın bölgesine koyarak aldığı yaralara bastırması ve Ordu’ya kadar gelerek burada öldüğüne ilişkindir. Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de “aynalı martini” dir. Hekimoğlu Türküsü´nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen “aynalı martin” in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor. Bu yüzden Hekimoğlu´nun adı "aynalı martin" le özdeşleşmiştir Hekimoğlu derler Benim aslıma Aynalı martini yaptırdım da narinim Kendi neslime Konaklar yaptırdım Mermer direkli Hekimoğlu geliyor da narinim Arslan yürekli Konaklar yaptırdım Döşedemedim Ünye Fatsa bir oldu da narinim Baş edemedim Ünye Fatsa arası Ordu da kuruldu Hekimoğlu dediğin de narinim o da vuruldu...
Her türkünün bir hikâyesi var… Bunlardan biri de "HEY ON BEŞLİ" türküsüdür. "HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ" Türküdeki “15’li” ibaresiyle askere hicrii 1315 yılında giden şahıs kastediliyor. TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ Hicri 1315 doğumlu Tokatlı Halil evin en küçüğüdür. Yasa gereği her evde bir erkek, ailesinin güvenliğini ve geçimini sağlamak için askere alınmayabiliyordu. Ama Halil, gönüllü olarak Çanakkale’ye gitti. Geride bıraktığı annesi Rum çeteciler tarafından öldürülür, sözlüsü Hediye’ de kaçırılır. Hediye’nin bu andan itibaren hayatı kararır. Hediye’yi uzun bir aradan sonra serbest bırakırlar. Halil’de köyüne döner. Hediye’nin başından geçenleri yanlış anlar. Ve kavuşmak ahirete kalır. Türkü bir ağızdan değil Halil ve Hediye´nin karşılıklı konuşması şeklinde söyleniyor. “15’Lİ TÜRKÜSÜ BİR AĞIT” Bu ağıt Çanakkale savaşında bir hüznün hikâyesinin dışavurumu… Ancak günümüzde “Hey 15’li” türküsünü, düğünlerde oyun havaları olarak dinliyoruz, ritim tutuyoruz. Çanakkale Türküsünün Hikayesi Çanakkale İçinde Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı, Ana Ben Gidiyom Düşmana Karsı. Of Gençliğim Eyvah. Çanakkale İçinde Bir Uzun Selvi, Kimimiz Nişanlı Kimimiz Evli. Of Gençliğim Eyvah. Çanakkale Üstünü Duman Bürüdü, On Üçüncü Fırka Yürüdü. Of Gençliğim Eyvah. Çanakkale İçinde Bir Dolu Testi, Analar Babalar Mektubu Kesti. Of Gençliğim Eyvah. ..... Türkünün Hikayesi Anadolu halkının kahramanlığını destanlaştırdığı savaşlardan biri de Çanakkale cephelerinde olur. Büyük imkansızlık içinde verdiği bu çetin mücadelede, bağımsızlığı için gerektiğinde çok şeyler yaratabileceğini bütün Dünyaya bir kez daha anlatmıştır. Birinci Dünya Savaşı İtilaf Devletleri dediğimiz İngiltere, Fransa ve Rusya ile, İttifak Devletleri dediğimiz Almanya, Avusturya ve İtalya’nın birbirleriyle savaşmasıyla başlar. Almanya’ya saldırabilmesi için Rusya’nın silah ve cephane ihtiyacı vardı. Bunun için Boğazlar yoluyla Rusya’nın İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle birleşmesi gerekiyordu. Oysa ki Osmanlı Devletinin harbe girmesi üzerine Çanakkale boğazını geçmek için Osmanlı Devletine Çanakkale’de cephe açmaları gerekti. İtilaf Devletlerine ait bir donanma 18 Mart 1915′te Çanakkale Boğazı’nı geçmeye kalkıştı. Burada kahramanca çarpışan Türk kuvvetleri karşısında büyük kayıplar vererek geri çekildi. Bu sefer Gelibolu yarımadası’nın çeşitli yerlerine kuvvetler çıkararak karadan İstanbul’a yürümeyi denediler. Ne yazık ki yapılan sayısız hücumlar Türk süngüsü karşısında eriyip gidiyordu. Son olarak büyük bir taarruzla Gelibolu yarımadası üzerinden Marmara’ya ulaşmayı denediler. Ansızın yaptıkları bu taarruz da Anafartalar ve Arı burnu, bölgelerinde benzeri görülmemiş bir müdafaa ile durduruldu. Türkleri bu cephelerde yenemeyeceklerini anlayan düşman buraları terk ederek çekilmek mecburiyetinde kaldı. Yüz binlerce şehit verdiğimiz bu savaşın bütün Anadolu’da heyecan uyandırması, bu savaşa doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden hasılı yurdun dört bucağından gönüllü asker gitmesindendir. Çanakkale türküsü hikayesi – 2 Çanakkale Türküsünün hikayesi Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış” adlı eserinde yer alan bir mektuptan yola çıkılarak yazıldığı yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale Sultanisi lisesi 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şöyle der Sevgili Anneciğim, Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum. Mektebimizi alıyorlar. hastane olacakmış, bizi de İstanbuldaki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; “Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten kutsi olduğunu” söyledi. Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalı çarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkale 'den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben. Beybabamın, sizin ellerinizi öper kardeşlerime selam ederim. Oğlunuz Seyfullah. Mekanınız Cennet Olsun Mehmetler, Bu Vatanın Evlatları Her daim sizlere gurur duyacak ve rahmetle anacaktır sizleri.
Türkü Sever 14 Aralık, 2021 992 Görüntüleme Her ne kadar günümüzde batılı tarzda müzikler dinlense de Türküler kültürümüzün bir parçasıdır. Çoğu türkünün de bir hikayesi vardır. En çok dinlenilen ve bir hikayesi olan 10 türküyü sizler için derledik. Türküler genellikle yaşanmış bir olayın ardından yazılır ve söylenirler. Bu sebeple de çoğu zaman duygu yükü oldukça fazladır. Her insan Türkü dinlediği zaman duygu yoğunluğu yaşar ve hüzünlenir. Bunun sebebi de türkülerin yaşanmışlıklarından kaynaklanır. Türkülerin ilk türleri manzum eserler olup musiki ile de her zaman iç içe olmuşlardır. Sözlü kültürlerin önemli eserleri arasında yer alan Türk şiirleri aynı zamanda da Halk Türküsü özelliği de taşırdı. Türk halk türkülerinden bahsederken aslında eski Türk şiirlerinden de bahsetmiş oluruz. Çünkü bu iki tür her zaman birbirleri ile iç içe olmuştur. Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar Bu Türkü günümüzde genellikle kına gecelerinde söylenir ve bu türkü ile gelinin ağlaması amaçlanır. Ancak bu türkünün de bir hikayesi vardır. Türkü'de uzak bir köye gelin giden Zeynep isimli bir kızın hikayesi anlatılır. Zeynep'in gelin gitmiş olduğu köy doğup büyüdüğü köye üç gün uzaklıkta bulunur. Bu sebeple de 7 yıl boyunca Zeynep ailesini hiç göremez. Zeynep günden güne ailesine karşı özlem duymaya başlar ve bu türküyü yazar. Evinin bahçesinde de sürekli bu türküyü söyler. Bu özleme kocasının kötü davranışları da eklenince Zeynep hastalanır. Bunun üzerine kocası Zeynep'in köyüne gider ve ailesini getirir. Zeynep'in hasreti diner ancak hastalığı bir türlü iyileşmez. Hasta yatağında bu türküyü söylerken can verir. Hekimoğlu Hekimoğlu İbrahim Fatsa'da yaşamını sürdüren bir delikanlıymış. Gürcü Sefer Ağa'nın yanında çalışmaktadır ve Sefer Ağa'nın kızına aşık olur. Kızla gizli bir şekilde görüşmeye başlarlar. Ancak kızın nişanlısı Seyyid Ağa bunu öğrenir ve aşıkların peşine düşer. Bu çatışmada Hekimoğlu İbrahim Sefer Ağa'nın bir adamını öldürür. Dağa kaçan Hekimoğlu daha sonra kurulan bir oyun ile öldürürlür. Güvercin Uçuverdi Ankara'nın çok ünlü bir elması olan misket türküye adını vermektedir. Türküde evlerinin önündeki misket ağacına çıkarak sevdiğinin yollarını gözleyen Huriye'nin hikayesi anlatılmıştır. Osman Efe sevdiceğine bu sebeple misket ismini vermiştir. Kır Ağa isimli biri de Huriye'ye gönlünü kaptırır. Osman Ağa ile Kır Ağa arasında bir düello yapılır Osman Ağa kazanır. Bunu misket ağacından izleyen Huriye'nin başı döner ve ağaçtan düşerek orada yaşamını yitirir. Sonra da Osman Ağa tarafından bu türkü okunur. Tuna Nehri Akmam Diyor Bu türkü Plevna Zaferinden sonra Osman Paşa için yazılmıştır. Türkü destan havasında geçmektedir. Eklemedir Koca Konak Bu Türkü Aydın yöresinin bir türküsüdür. Çanakkale Türküsü Bu türkü atalarımızın Çanakkale Savaşında göstermiş olduğu başarının anlatıldığı bir türküdür. Ancak bilinenin dışında türkü Çanakkale'ye değil Kastamonu yöresine aittir. Kara Tren Gecikir 1915 yılında Birinci Dünya Savaşında insanlar savaşa giden yakınlarını istasyonlarda bekler ve iyi bir haber alabilmek sevdiklerinin döndüklerini görebilmek için kara tren beklerlerdi. İşte o zamanlarda bu türkü yazılmıştır. Sarı Gelin Sarı gelin türküsü Erzurumlu bir gencin Hristiyan olan Kıpçak Beyi'nin sarı saçlı kızına aşık olarak onun için yazdığı bir türküdür. Mihriban 1960 yılında Abdurrahim Karakoç'un yaşamış olduğu ölümsüz aşkı anlattığı ve sevdiği kızın ismini gizleyip Mihriban dediği türküdür.
her türkünün bir hikayesi vardır