🦭 4 Sınıf En Güzel Şiirler
Buetkinliklerde okunacak Yerli malı haftası şiirleri kıtalık | Yerli malı haftası en güzel şiirler de en çok araştırılan konular arasında yer alıyor. İşte yerli malının en güzel şiirleri YERLİ MALI HAFTASI ŞİİRLERİ 2-3-4-5 KITALIK. YERLİ MALI ŞİİRİ Yurdunu seven uyanık olur, Önce kendi milletini korur.
Metintürleri 3.sınıf, metin türleri 4.sınıf, metin türleri 5.sınıf, metin türleri 6.sınıf, metin türleri 7.sınıf, metin türleri 8.sınıf şiir türleri 7.sınıf, şiir türleri konu anlatımı Dünyanın En İyi 10 Üniversitesi; 2 Şubat 2021
Bilgilerinkalıcı olması için çaba sarf edilmelidir. 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı deneme çöz etkinliği bilgilerin kalıcılığında son derece etkilidir. 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Deneme Çöz. Başarı düzenli ve planlı çalışmayla elde edilir. Düzenli çalışmayan ve
Türken güzel 6 sınıf kızları; 6. Sınıf Sosyal Bilgiler İnsanlar Yerler ve Çevreler Testleri Çöz. En güzel türk kadınları 2016 !! – YouTube. Güzel Rus Kızları ve Ukraynalı kadınlar – Posts | Facebook. İkinci Yenicilerden Şair Ece Ayhan'ın En Güzel 15 Şiiri. "Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir
1 sınıf kitapları en uygun fiyatlar ve en yüksek kalite ile İlkokul Market'te. Kitapları inceleyin ve kararınızı verin! 5 Renk Yayınevi Çok Güzel (10 Kitap) 0 out of 5. 50,00 TL. Sepete Ekle. Sınıf Eğitici Şiirler Bilmeceler Tekerlemeler. 0 out of 5. 40,00 TL. Devamını oku. Stokta yok. Tükendi.
sınıfpanosu için güzel şiirler TanıtımıÜrün Tanıtımları - İlan panosu, camlı pano, okul sınıf panosu, atatürk büstü maskı - Okulsan Eğitim Araçları İmalatı yapan firmamız mantar pano Atatürk Büstü ve Atatürk köşeleri satışıda yapmaktadır. Okullar için yazı tahtaları,sınıf panosu,mantar rulo,ilan panosu,makam arkalığı,Atatürk makam panosu,okul ve
ŞiirYarışması Kriterleri. 3 sene önce. Şiir, insanların duygularını en iyi ifade biçimidir. Uzun uzun kelimelerle anlatabileceğiniz birçok duygu ve düşünceyi şiir sayesinde daha güzel anlatabilirsiniz. Şiir yarışmaları yaparak da bu güzel duyguları daha çok insanla paylaşmış olabiliriz. Şiir yarışması
SINIFil_milli zonguldakilmem zonguldak ilmem www.zonguldak.meb.gov.tr. 2 jwÜt00yy0UyÖy0t TÜRKÇE 8 1 Son günlerde yaşadıkları ona iyi bir ders oldu. B) Verdiğimiz emekleri boşa çıkarmayın çocuklar. • Antartika, Dünya üzerindeki en soğuk, en
Merhabasevgili dostlar. Sizler için 2020-2021 eğitim-öğretim yılında uygulanacak olan en güncel ve en yeni MEB müfredatına göre 9.sınıf Kimya konularını hazırlayıp, listeledik.. 9.sınıf yani lise 1 Kimya müfredatı, 1. dönem ve 2. dönem olmak üzere toplamda 5 ünite, 18 konu ve 72 ders saatinden oluşmaktadır.
mnUOc. 0938 Son Güncelleme 0939 Okullarda 23 Nisan hazırlıkları tüm hızıyla sürerken öğrenciler hazırladıkları şiirleri panolara asacaklar. 23 Nisan'da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarında hazırlanan şiirler okunacak. Önemli gün öncesi yine birçok öğrenci ödev olarak bu şiirleri hazırlayacaklar. Öte yandan 23 Nisan resmi ve şiirleri ile çocuklar bu bayramda da kendilerine armağan edilen günü doyasıya kutlayacak. İşte o günde okunabilecek bazı şiirler... 23 NİSAN ŞİİRLERİ 23 NİSAN Yurdu koruyan, Yarını kuran, Sen ol çocuğum. Eskiyi unut, Yeni yolu tut, Türklüğe umut, Sen ol çocuğum. Bizi kurtaran, Öndere inanan, Her işte üstün, Sen ol çocuğum. Çalışıp öğren, Her şeyi bilen, Yurduna güven, Sen ol çocuğum. Hasan Ali Yücel 23 NİSAN RESMİ İÇİN TIKLAYINIZ... 23 NİSAN GÜNÜ Bayram yapar çocuklar, 23 Nisan günü Büyük bir sevinç kaplar, Bütün yurdun üstünü Bin dokuz yüz yirmide Duyuldu halkın sesi Açıldı bu tarihte Büyük Millet Meclisi Bugün edildi ilân Yeni bir Türk devleti Bundan, 23 Nisan Sevindirir milleti İ. Hakkı SUNAT 23 NİSAN KOKUSU Bu ne duru sabah, ne temiz hava, Geliyor her yandan Nisan kokusu. Sevinçten deliye dönmüş her yuva, Sarmış gönülleri vatan duygusu. Gelincikler gibi al al bayraklar, Evlerden sarkıyor, gökler de dolu. Nabızlar pek hızlı, coşkun yürekler, Sanki arslan bugün her Türk'ün oğlu! Şu mini miniler tombul yanaklı, Yerlerinde bile duramıyorlar. Hepsinin elleri çifte bayraklı, Gözlerinde şimşek şimşek sevgi var. Yeniden oluyor her şey, yeniden, Yanıyor Atatürk içimizde bak! Atatürk, bu kara günü ak eden, Atatürk; andımız, en kutlu sancak. Eğlenin yavrular, gülün çocuklar. Coşsun gönlünüzde Türklük duygusu. Havanın bile bir coşkun hâli var, Her yönden geliyor nisan kokusu. Hasan Lâtif SARIYÜCE ATATÜRK ÇOCUK OLMUŞ Çocuk Bayramı'nda Gelmiş katılmış aramıza, Atatürk çocuk olmuş bakın Sallanıyor salıncakta! Gülüyor gözlerinin içi, Gülüyor, Gökler, denizler kadar mavi. Diyor ki "Çocuklar, ben verdim size Bayramların en güzelini". "Dilerim, yurdumun çocukları, Tüm çocukları dünyanın Gülüp oynasınlar bugünkü gibi; Acıda, sevinçte kardeş olsunlar... Çınlasın yeryüzünde barış türküleri". Aziz SİVASLIOĞLU ÇOCUK BAYRAMI Arkadaşlar, sevinelim, Hep gülelim, eğlenelim; Sıkılmasın hiç canımız; Çünkü bugün bayramımız... Oyun, alay, dernek düğün, Hepsi bizim işte bugün... Çocuklara hor bakmayın; İncitmeyin, esirgeyin... Ana yurdun oğlu, kızı, Umut veren şen yıldızı. Yarınları parlatacak; Şenlenecek her bir ocak... Korunacak cumhuriyet, Yükselecek bu memleket... Ekrem ŞENOZAN ÇOCUKLARIN DİLEĞİ Çocuklar şarkı söylerken Kanatlanır gökyüzüne Melek olur. Çocuklar şarkı söylerken Sarı saçlı, mavi gözlü Bebek olur. Çocuklar şarkı söylerken Bulut olur, Gökkuşağı olur Deniz olur. Çocuklar şarkı söylerken 23 Nisanlarda Pırıl pırıl saydam kanatlı Kelebek olur. Çocuklar şarkı söylerken 23 Nisanlarda Dillerinde, gözlerinde Yüreklerinde yalnızca Bir dilek olur. Teşekkürler Atatürk 23 NİSAN BİR ARMAĞAN Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç Nisan, Hep neşeyle doluyor insan. İşte, bugün bir meclis kuruldu, Sonra hemen padişah kovuldu. Bugün yirmi üç Nisan, Hep neşeyle doluyor insan. Bugün, Atatürk'ten bir armağan, Yoksa, tutsak olurduk sen inan. Bugün yirmi üç Nisan, Hep neşeyle doluyor insan. Saip EGÜZ GELDİ 23 NİSAN Dün sabah anneciğim Öperek, dedi Uyan Bugün senin bayramın, Kalk, bak süslendi her yan. Baktım her taraf süslü, Sokaklar dolu insan. Dedim Anne bu neden Dedi 23 Nisan. Temel bayrammış, inan Kutlu olsun kardeşim Geldi 23 Nisan. 23 NİSAN Bugün bir başka aydınlık yeryüzü, Bir başka ağaçların, evlerin yüzü. Bugün çocuklar güzel. Bugün sokaklar güzel... Elimizden tutan her el Daha sağlam Daha mavi gökyüzü; Bayraklar daha yakın. Bakın geçiyor yarının büyükleri; Şarkılar tutuyor gökleri. Adnan ARDAĞI DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI Kiminin saçı siyah, Kiminin saçı sarı... Ankara'da buluştu, Dünyanın çocukları. Her Yirmi Üç Nisan'da Tekrarlanır bu olay. Buluşma nedenini, Açıklamak çok kolay. Bu kocaman dünyada Ülke sayısı çoktur. Oysa ki hiç birinin Çocuk Bayramı yoktur. Dünyanın çocukları Yurdumuza koşuyor, Her Yirmi Üç Nisan'da Cıvıldaşıp coşuyor. Türkiye konuklarla, Kalpler sevgiyle dolsun. Dünya Çocuk Bayramı Herkese mutlu olsun! BİZİM BAYRAMIMIZ Bu gelen bizim bayram Yükseldi bak ünümüz. 23 Nisan bizim En şerefli günümüz! Al bayrağı açalım, Gel gidelim törene. Bin teşekkür, bizlere Bugünleri verene... Bizim için harcanan Boşa gitmez bu emek, Çünkü her Türk çocuğu 23 Nisan demek.. İsmail Hakkı SUNAT
23 Nisan 4. Sınıf Şiirleri 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı öğrencilerimiz 23 Nisan günü için 4. Sınıf şiirlerini bir araya getirdik aşağıdaki şiirlerden beğeneceğiniz güzel bir şiir bulmanız oldukça kolay tüm çocukların ulusal egemenlik ve çocuk bayramını kutluyoruz. 23 Nisan Bu ne duru sabah, ne temiz hava, Geliyor her yandan Nisan kokusu. Sevinçten deliye dönmüş her yuva, Sarmış gönülleri vatan duygusu. Gelincikler gibi al al bayraklar, Evlerden sarkıyor, gökler de dolu. Nabızlar pek hızlı, coşkun yürekler, Sanki arslan bugün her Türk'ün oğlu! Şu mini miniler tombul yanaklı, Yerlerinde bile duramıyorlar. Hepsinin elleri çifte bayraklı, Gözlerinde şimşek şimşek sevgi var. Yeniden oluyor her şey, yeniden, Yanıyor Atatürk içimizde bak! Atatürk, bu kara günü ak eden, Atatürk; andımız, en kutlu sancak. Eğlenin yavrular, gülün çocuklar. Coşsun gönlünüzde Türklük duygusu. Havanın bile bir coşkun hâli var, Her yönden geliyor nisan kokusu. Hasan Latif Sarıyüce 23 NİSAN Bugün bir başka aydınlık yeryüzü, Bir başka ağaçların, evlerin yüzü. Bugün çocuklar güzel. Bugün sokaklar güzel... Elimizden tutan her el Daha sağlam Daha mavi gökyüzü; Bayraklar daha yakın. Bakın geçiyor yarının büyükleri; Şarkılar tutuyor gökleri. Adnan ARDAĞI DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI Kiminin saçı siyah, Kiminin saçı sarı... Ankara'da buluştu, Dünyanın çocukları. Her Yirmi Üç Nisan'da Tekrarlanır bu olay. Buluşma nedenini, Açıklamak çok kolay. Bu kocaman dünyada Ülke sayısı çoktur. Oysa ki hiç birinin Çocuk Bayramı yoktur. Dünyanın çocukları Yurdumuza koşuyor, Her Yirmi Üç Nisan'da Cıvıldaşıp coşuyor. Türkiye konuklarla, Kalpler sevgiyle dolsun. Dünya Çocuk Bayramı Herkese mutlu olsun! Altan ÖZYÜREK 23 Nisan şiiri Bugün sen de bayrağım, Daha şanlı dalgalan. Bugün büyük bayramım Bugün 23 Nisan. Bugün başta talihim Ve milletim uyandı Ankara'nın bağrında Bir sönmez ateş yandı. Aydınlattı yurdumu Dağıldı alev alev Bugün kalktı ayağa Uyuklayan koca dev. Bugün bana Ata’mdan En büyük bir armağan. Bugün büyük bayramım Bugün 23 Nisan. TALAS 23 Nisan Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan. İşte bugün bir meclis kuruldu, Sonra hemen padişah kovuldu. Bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan. Bugün, ATATÜRK' ten armağan yoksa, tutsak olurduk sen inan. bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan. Saip Egüz 23 Nisan Günü Bayram yapar çocuklar, 23 Nisan günü Büyük bir sevinç kaplar, Bütün yurdun üstünü Bin dokuz yüz yirmide Duyuldu halkın sesi Açıldı bu tarihte Büyük Millet Meclisi Bugün edildi ilan Yeni bir Türk devleti Bundan, 23 Nisan Sevindirir milleti İsmail Hakkı Sunat 23 Nisan Bugün bir başka aydınlık yeryüzü, Bir başka ağaçların, evlerin yüzü. Bugün çocuklar güzel. Bugün sokaklar güzel... Elimizden tutan her el Daha sağlam Daha mavi gökyüzü; Bayraklar daha yakın. Bakın geçiyor yarının büyükleri; Şarkılar tutuyor gökleri. Adnan Ardağı
Haberler > En Güzel Şiirler Türk Edebiyatında Herkesin Okuması Gereken Dillere Destan Olmuş 26 Şiir - 1455 Şiirsellik olmasa Dünya'nın şiiri eksik kalırdı. Her zaman eksik kalacak bir listedir bu. Bağışlasın beni şairler ve şiirler; bağışlayın beni... Ünlü şiirler, seçilmiş güzel şiirler herkesi etkiler... Okudukça dalıp dalıp uzaklara gideceğiniz muhteşem 26 şiir...Not Sıralamanın şiirlerin niteliği ile ilgisi yoktur. Hem şiirler nasıl yarıştırılabilirler ki? Kendimce bir en iyi şiirler listesi oluşturdum. Sevgiler. 1. Sessiz Gemi - Yahya Kemal Beyatlı Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu! Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. 2. Hikaye - Cahit Külebi Senin dudakların pembeEllerin beyaz,Al tut ellerimi bebekTut biraz!Benim doğduğum köylerdeCeviz ağaçları yoktu,Ben bu yüzden serinliğe hasretimOkşa biraz!Benim doğduğum köylerdeBuğday tarlaları yoktu,Dağıt saçlarını bebekSavur biraz!Benim doğduğum köyleriAkşamları eşkıyalar bu yüzden yalnızlığı hiç sevmemKonuş biraz!Benim doğduğum köylerdeKuzey rüzgârları eserdi,Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktırÖp biraz!Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!Benim doğduğum köyler de güzeldi,Sen de anlat doğduğun yerleri,Anlat biraz! 3. Çakıl - Bedri Rahmi Eyüboğlu Seni düşünürkenBir çakıl taşı ısınır içimdeBir kuş gelir yüreğimin ucuna konarBir gelincik açılır ansızınBir gelincik sinsi sinsi kanarSeni düşünürkenBir erik ağacı tepeden tırnağa donanırDeliler gibi dönmeğe başlarDöndükçe yumak yumak çözülürÇözüldükçe ufalır küçülürÇekirdeği henüz süt bağlamışMasmavi bir erik kesilir ağzımdaDokundukça yanar dudaklarımSeni düşünürkenBir çakıl taşı ısınır içimde. 4. Mor Külhani - Ece Ayhan 1. Şiirimiz karadır abiler Kendi kendine çalan bir davul zurna Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan Taşınır mal helalarında kara kamunun Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler 2. Şiirimiz her işi yapar abiler Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler 3. Şiirimiz gül kurutur abiler Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler 4. Şiirimiz erkek emzirir abiler İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler 5. Şiirimiz mor külhanidir abiler Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler 6. Şiirimiz kentten içeridir abiler Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir Bir kent ölümün denizine kayar dragomanlarıyla Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler? 5. İlkyaz - Gülten Akın Ah, kimselerin vakti yokDurup ince şeyleri anlamayaKalın fırçalarını kullanarak geçiyorlarEvler çocuklar mezarlar çizerek dünyayaYitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mıBakıp kapatıyorlarGeceye giriyor türküler ve ince şeyler'Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşıBir dev oluyorsun deniz deniz denizsisin dere ağızlarından sokulup akşamlarıFındıklarımızı basıyorNeyleriz kararan tomurcuklarıÇocuklarımıza yalvarıyoruz Aç durun birazTecimenlere yalvarıyoruzBir 'Hotel' bir gizli evlenme az çizinizBir banka az çiziniz bir yalvarmaBizden size ve sizden dışardakilereKarılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye-Evet efendim-Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeyeBizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanetYazların motorlu çingeneleriAh, kimselerin vakti yokDurup ince şeyleri anlamayaBaba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüşToprağa tutku, kendinden dolayıKulaklarımızı tıkıyoruz Para para paraKulaklarımızı açıyoruz Kavga kavga kavgaSorar belki biri Kavga ama neden kavgaKomşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde-Bilmiyoruz neden kasabanın cezaevindeSilgimizi göz önüne yerleştiriyoruzGünlerimiz iterek genişletiyoruzYer açıyoruz karılarımızı düşünmeyeBizsiz geçen menevşeyi düşünmeyeDurup ince şeyleri anlatmayaKimselerin vakti olmasa daOkulların kadın öğretmencikleriTatil günlerini çoğaltsalar daKutsal nemiz varsa onun adınaGözlerimiz için bağlar dokusalar daBirikimler ve çizgiler gitgide gitgideAçmaya ilkyaz çiçekleriBir gün birileri öte geçelerdenIslık çalar yanıt veririz 6. Gidişini Anlatıyorum - Rıfat Ilgaz Sen gidiyorsun ya işine yetişmek içinSaçlarını, gözlerini, elleriniNeyin varsa toplayıp gidiyorsun yaHer seferinde bir şey unutuyorsun sıcakTermometrede yükselen çizgi çizgiKim bilir nerelerde soğuyorsunSenin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülenİnsan insan bakan gözbebeklerinBeni tutsa tutsa gözlerin tutar ayaktaBeni yıksa yıksa gözlerin yerle bir ederNe gelirse onlardan gelir banaÇalışma gücü yaşama direnciMutluluk gibi kazanılması zorMutluluk gibi yitirilmesi kolayBir açarsın ki mutluyumBir kaparsın her şey elimden gitmiş 7. İz - Birhan Keskin acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsunizlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitilibenden savrulan parçalar kurusa da,izleri var hala yolun sür yolun, acının ormanı büyütür insanıvakit geniştir, ufuk sandığından daha yakınacıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,ustası olacaksın içine gerdiğin tellerinhangi sızıyla titrer içinde, hangi seslebüyük bir aşk, hangi sesle ölür, zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sanakalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğunyerde fırtına koparan korku. kendi sarmalındadöndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksinkalsan da bir yer için, aslında hep acının ormanından geçiyorsunher şey bir daha kanasa dane geçtiğin yola ne sana dokunabilirim bengeç meleğim, senin de şarkıların olsuniçindeki telleri titreten. 8. Of Not Being A Jew - İsmet Özel İniyorum kulelerinden katil iniyorum maktul minarelerden taraçadan, bahçeden ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor açılıyor leşlerin, atmıkların cesurane canlıların korka korka uzandıkları zemin ağzımda kef iki gözIerimde mil iniyorum kulelerinden katil. Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor? Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan beni çağırmaktadır? Göklerin çökeltisinden başkaca soy toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin iniyorum kirli eteklerine beni emziren kaltak şehrin iniyorum ama indirilmedim iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek arada bir çehremi dalgalandıran karaltı vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için indiğim yerde beni bir bekleyen yok indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim puslu, çapraşık, koklanmamış ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı benimle açsaydı ağırdan tükeniş faslını mızrap. Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana? Ne dökülüş inişimde, ne çakış… Yalnızca o çetrefil aralama zahmetine katlanarak iniyorum kızları utandıran iç çekişle erkekleri boğan kasvetle iniyorum. Öfkemdi başlattı yolu ısrara gerek var deyip durdu şehvetim istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat tarih onu tanımazlıktan geldi bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra ama ben hınca hınç bekçisi kalacağım burçlarımın sonunda yükü bıraktığıma yanacağım. İniyor ve inliyorum nereye bir kucak dolusu sonluluk sorgusu getiriyorsam oraya bir kucak da getiriyorum bir kucak sadece genç ve diri değil bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil bir kucak sadece erkek ve vakur değil bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil bir kucak sadece gürbüz ve atak değil bir kucak sadece üzgün ve dindar değil bir kucak sadece temiz ve sevecen değil bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil bir kucak sadece cömert ve sıcak değil bir kucak sadece sancılı ve keskin değil bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil bir kucak sadece öksüz ve çolak değil bir kucak sadece bir kucak açılınca açıkları kapatan acıkınca doyuran ve doyurunca nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü darası alınmaz yüküm bu benim kayda geçirilemez, narhı konulmaz resmen ve alenen ifade usulü yok gözümün feri saydım onu, gücüm bundadır dizimin dermanıdır o buradan gelir cesaretim bende bu kucak olduktan sonra iyi veya kötü ne yapılabilir kendi hayatı aleyhine binlerce defa dolap çevirmiş olan bana? Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak her sevincimi viran eden bu hayvan yalanlar içinde boğulmamı önlüyor ondan kurtulacak olursam biliyorum beni yaşamakla coşturan bir kaynak keşfederim ondan kurtulduğum an bütün boyutlarımı kaybederim. Önceleri, acemiyken bu vaşak yokken daha yanıbaşımda okul müdürü veresiye satan bakkal kapıcı ve akrabaları dört ayrı ölümle ölmeyi öğren demişlerdi bana dört bucakmış anlattıklarına bakılırsa dünya omzun güneş kokuyor demişti kısa eteklikli kız o da omzuma bir şey konduracak mutlaka. İşte o zaman bildimdi anladımdı o sıra ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim bu çuha, bu sicim elden çıkarsa acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi berbattır balkonda o güneşli sabahlar biraz açılmak için açıldığınız kırların aniden karşılaştığınız ırmakların ürpertisi ahmakça böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem benden iki bakışık parça çıkarmaya çabalayan boylam da berbat ipekli libas giymem, altın takınmam atımın eğerinde kaplan derisi yoktur çehreme iyi baksalardı yırtılırdı uykularının zarı uykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlar bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken uykularına tutundular… Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek acılardır paylaşan çocukları gün geldi paylaşıldı acılar çocuklar paylaşıldı bana bırakılan neyse ona burun kıvırdım gittim bir kuyudan su çektim halka boynumdan geçti geçti boynuma kemend d harfine bak dedim nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri harf ol harfle birlikte kıyam et harf of harfler ummanına bat çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin çünkü böndür altında kaldığım töhmet uğradığım kinayeler bön ve berbat. Evet, ilmektir boynumdaki ama ben kimsenin kölesi değilim tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya tarantulaymış benim adım diyecek değilim tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemiyeceğim razı değilim beni tanımayan tarihe beni sinesine sarmayan tabiattan rıza dilenmeyeceğim. Gittim su çektim en derin kuyudan en hileli desteden kendi kartımı çektim yaktım belgeleri bütün tanıkları yok etmek için ricacıları öldürdüm onlar bu dumanlı dünyanın beni nasıl özlediğini görmüş olabilirdi gerçekten özlemişti beni dünya öze çekmişti özüm gelinceye kadar bana temas etmişti bu dokunuş parlatınca beni benden biraz dünya isteyen ricacıları öldürdüm ve kıtal bitti. Yazık. Yazık ki yazgımın boyası koyu. İnilecek kadar indim. Hayfa. Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri bura eskilerin tayfası yine hep buradalar hep bilinen tecimenler, tanıdık yosmalar havada hayza benzeyen aynı koku binalara yaklaşırken eskisi gibi sıklet artıyor hâlâ ayırt edilemiyor dişli gıcırtıları çocuk çığlıklarından tanıyorum bunlar bulutlara bakmak için penceresi evlerin bu da deniz hırs püsküren, toynak durduran deniz rezeleri yerlerinden oynatan vâdeden, vâdeden, vâdeden tesellicimiz. Bir yanımda kıyısı kışkırtıcı ufku muallâk deniz, bir yanımda kamu açıklamaları, genelgeler, tahvilât kimin yüzünü çevirdiysem hüznü de sevinci kadar ıskarta… Niye indim buraya ben? Boşuna mıydı yol boyunca benliğime musallat olan belâ? Bir çevrim tamamlandı mı şimdi? Yine mi döndüm başa? Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak kimse başa dönmemiştir, dönemez hele sen geçtiğin o ormanlar rüyalarındaki canavarlardan sonra çok uzaksın o ilk fırlatıldığın zamana. Aldanma bunlar tayfa değil burada doğdu hepsi denize hiç açılmadılar denizi sen kadar bile tanıyan yoktur aralarında her biri uzak bir beldeden geldi sanılsın istiyor yosmalar böylece saygın fahişeler arasına katışacaklar müptezel birer facire ofsalar da. Tecimenler, onlar da sahi değil onlar da olmayan tayfaların gemilerinden çıkan malları sattıklarına inandırmak istiyor şehrin acemi insanlarını. Sen ve yağmur. Başa dönemezsiniz. Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine. Yağmur yalnız yağarken yağmurdur sen yalnız senken sensin burada kalamazsın ve başa dönemezsin gitmek zorundasın kovalanan bir Yahudi gibi ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun her şey çok yetersiz senin için her şey sana çok fazla ayıklarsan ayık durabiliyorsun aranı açıyorsun kendinle eşyayı araladıkça uyanmanın bedeli serapları fedadır uykuyu tadayım dersen kâbusa dalmak pahasına. Tarihe dersini vermen gerek yoldan ayrılamazsın yediremezsin sokulmayı kendine tabiatın apışaralarına ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu durdurabiliyor seni ne gürültülü bir havra. Yükün ağır. He’s so heavy just because he’s your brother. Kardeşlerin pogrom sana. Dostlarının eşiğine varınca başlıyor senin diasporan. Herkesin bahanesi var, senin yok günahlı bir gölgenin serinliğinde biraz bekleyebilirsin, daha sonra burada kalamazsın, başa dönemezsin ama dön Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön! Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön! Eve dönmek kendime sarkıntılık etmekten başka nedir? orada, arada bir beni yoklar intihara ayırdığım zamanlar bunlar temiz, kül bırakan zamanlardır düzgün sabuklamalardan bana kalan.. Evde anlaşılmaz bir tını bilmem nereden gelir uykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan? bilemem Yahudi değilim gizli bir yerde genizam yok bilemem insan nerenin yerlisidir ömrüm burada bütün Yahudiler gibi raflara doğru, çekmecelere sahanlıklara doğru geçti yabancı ellerde çitilenmekten korunmak için bir sıvaydım kendime kendi ellerimde tıpkı Yahudiler gibi buraların yerlisi ben değilim. Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecek ağdası çözülecek bana aşktan bulaşan kozlarımın şehrin insanları yumruklarımda beyaz bulut yolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklar ben şarkıya dönünce boğazlarındaki boğum insanların epriyecek ve onun yerine her günkü işleri yaparken kepenkleri kaldırırken, silerken tezgahı kalbe gizlice batan kıymık geçecek şarkıya dönersem, yanık bir şarkıya holokost neymiş meğer herkes bilecek. Kalbime döneceğim, ama hangi yolla? Yedeğimdeki okunaksız şarapla lekelenmiş, solgun harita uyduruk bir şey mi bilmiyorum yoksa sahiden definenin yeri gösteriliyor mu orada? Ama boşver... Nasıl bir ilgi olabilir kalbe dönmekle define bulmak arasında? Lâkin ben inerken her dönemeçte bir parçasını ele geçirdiğim her molada, her zorlanışında nefesimin her ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamın bütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştir nerelerde kıraçlaşır rahminde levendane öcün tohumları yatan gece güneşin şifa diye bilinen ışıkları nerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir… Haritamda caddeyi ürpertiye açacak bir kaç kaçıktan başka nirengi noktası yok. Açıkça gösteriyor haritam farkı nedir bir cenaze kalkarken yağan yağmurun bir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan. Yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mı ben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde canı sıkkın kızların yüzlerinden döşünden ahı kalmış delikanlıların dünyaya habire pörtleyeceğim evlerin olanca tınısı dindiği zaman kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından. Yahudi değilsem bile bende Yahudalık da mı yok- Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan? 9. Aşk - Cemal Süreya Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştıOysa kalbim işte şuracıkta çarpıyorduŞurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullarŞurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyalarınÖyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmekKi Karaköy köprüsüne yağmur yağarkenBıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecektiÇünkü iki kişiydikOysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmayaBir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamızSeni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyorduİki kere öpeyim desem üçün boynu bükükYüzünün bitip vücudunun başladığı yerdeMemelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik. 10. Severmişim Meğer - Nâzım Hikmet yıl 62 mart 28pırağ-berlin tireninde pencerenin yanındayımakşam oluyordumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişinisevermişim meğerakşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedimtoprağı severmişim meğertoprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyenben sürmedimpılatonik biricik sevdam da buymuş meğermeğer ırmağı severmişimister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerineteğindedoruklarına şatolar kondurulmuş avrupa tepelerininister uzasın göz alabildiğine dümdüzbilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremiyeceksinbilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkindenalabildiğine kısabilirim benden önce duyulmuş bu kederbenden sonra da duyulacakbenden önce söylenmiş bunların hepsi bin kerebenden sonra da söylenecekgökyüzünü severmişim meğerkapalı olsun açık olsunborodino savaş alanında andırey’in sırtüstü seyrettiğigökkubbehapiste türkçeye çevirdim iki cildini savaşla barış’ınkulağıma sesler geliyorgökkubbeden değil meydan yerindengardiyanlar birini dövüyor yineağaçları severmişim meğerçırılçıplak kayınlar moskova dolaylarında predelkino’dakışın çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibarkayınlar rus sayılıyor kavakları türk saydığımız gibiizmir’in kavaklarıdökülür yapraklarıbize de çakıcı derleryar fidan boylumyakarız konaklarıilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çamdalınaucu işlemeliyolları severmişim meğerasfaltını davera direksiyonda moskova’dan kırım’a gidiyoruz koktebel’easıl adı göktepe ilibir kapalı kutuda ikimizdünya akıyor iki yandan dışarıda dilsiz uzakhiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadımeşkıyalar çıktı karşıma bolu’dan inerken gerede’ye kırmızıyolda ve yaşım on sekizyaylıda canımdan gayrı alacakları eşyam da yokve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdırbunu bir kere daha yazdımdıçamurlu karanlık sokakta bata çıka karagöze gidiyorumramazan gecesiönde körüklü kaat fenerbelki böyle bir şey olmadıbelki bir yerlerde okudum sekiz yaşında bir oğlanın karagözegidişini ramazan gecesi istanbul’da dedesinin elinden tutupdedesi fesli ve entarisinin üstüne samur yakalı kürkünügiymişve harem ağasının elinde fenerve benim içim içime sığmıyor sevinçtençiçekler geldi aklıma her nedensegelincikler kaktüsler fulyalaristanbul’da kadıköy’de fulya tarlasında öptüm marika’yıağzı acıbadem kokuyoryaşım on yedikolan vurdu yüreğim salıncak bulutlara girdi çıktıçiçekleri severmişim meğerüç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948yıldızları hatırladımsevermişim meğerister aşağıdan yukarıya seyredip onları şaşıp kalayımister uçayım yanıbaşlarındakosmos adamlarına sorularım varçok daha iri iri mi gördüler yıldızlarıkara kadifede koskocaman cevahirler miydilerturuncuda kayısılar mıkibirleniyor mu insan yıldızlara biraz daha yaklaşıncarenkli fotoğraflarını gördüm kosmosun ogonyok dergisindekızmayın ama dostlar non figüratif mi desek soyut mu desekişte o soydan yağlı boyalara benziyordu kimisi yani dehşetli figüratif ve somutinsanın yüreği ağzına geliyor karşılarındasınırsızlığı onlar hasretimizin aklımızın ellerimizinonlara bakıp düşünebildim ölümü bile şu kadarcık kederduymadankosmosu severmişim meğergözümün önüne kar yağışı geliyorağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi demeğer kar yağışını severmişimgüneşi severmişim meğerşimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bilegüneş istanbul’da da kimi kere renkli kartpostallardaki gibibatarama onun resmini sen öyle yapmıyacaksınmeğer denizi severmişimhem de nasılama ayvazofski’nin denizleri bir yanabulutları severmişim meğerister altlarında olayım ister üstlerindeister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlaraayışığı geliyor aklıma en aygın baygını en yalancısı enküçük burjuvasısevermişimyağmuru severmişim meğerağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımdayüreğim beni olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın içinde veçıkar yolculuğa haritada çizilmemiş bir memlekete gideryağmuru severmişim meğerama neden birdenbire keşfettim bu sevdaları pırağ-berlintireninde yanında pencereninaltıncı cıgaramı yaktığımdan mıbir teki ölümdür benim içinmoskova’da kalan birilerini düşündüğümden mi geberesiyesaçları saman sarısı kirpikleri mavizifiri karanlıkta gidiyor tirenzifiri karanlığı severmişim meğerkıvılcımlar uçuşuyor lokomotiftenkıvılcımları severmişim meğermeğer ne çok şeyi severmişim de altmışımda farkına vardımbununpırağ-berlin tireninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmezbir yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek 11. Lavinia - Özdemir Asaf Sana gitme demeyeceğimÜşüyorsun ceketimi alGünün en güzel saatleri bunlarYanımda kalSana gitme demeyeceğimGene de sen bilirsinYalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyimİncinirsinSana gitme demeyeceğimAma gitme LaviniaAdını gizleyeceğimSen de bilme Lavinia 12. Ben Sana Mecburum - Attila İlhan Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin. 13. Beklenen - Necip Fazıl Kısakürek Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar, Ne de şeytan bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti, istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar?.. 14. Ömür Hanımla Güz Konuşmaları - Şükrü Erbaş ...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım? Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir 'ben'e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizideğişmek çirkinleştirir düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla. Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım? 15. Yerçekimli Karanfil - Edip Cansever Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce. 16. Göğe Bakma Durağı - Turgut Uyar İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalımŞu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarındanBebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarındanDurmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtarŞu aranıp duran korkak ellerimi tutBu evleri atla bu evleri de bunları daGöğe bakalımFalanca durağa şimdi geliriz göğe bakalımİnecek var deriz otobüs durur inerizBu karanlık böyle iyi afferin TanrıyaHerkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorumHırsızlar polisler açlar toklar uyusunHerkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumamHerkes yokken biz oluruz biz uyumıyalımNasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklardaBeni bırak göğe bakalımSenin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalımTuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorumBu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyorSeni aldım bu sunturlu yere getirdimSayısız penceren vardı bir bir kapattımBana dönesin diye bir bir kapattımŞimdi otobüs gelir biner giderizDönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güçBir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsinSeni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlatDurma kendini hatırlat Durma göğe bakalım 17. İstanbul'u Dinliyorum - Orhan Veli İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalıÖnce hafiften bir rüzgar esiyor;Yavaş yavaş sallanıyorYapraklar, ağaçlarda;Uzaklarda, çok uzaklarda,Sucuların hiç durmayan çıngıraklarıİstanbul'u dinliyorum, gözlerim dinliyorum, gözlerim kapalı;Kuşlar geçiyor, derken;Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çekiliyor dalyanlarda;Bir kadının suya değiyor ayakları;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim dinliyorum, gözlerim kapalı;Serin serin KapalıçarşıCıvıl cıvıl MahmutpaşaGüvercin dolu avlularÇekiç sesleri geliyor doklardanGüzelim bahar rüzgarında ter kokuları;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim dinliyorum, gözlerim kapalı;Başımda eski alemlerin sarhoşluğuLoş kayıkhaneleriyle bir yalı;Dinmiş lodosların uğultusu içindeİstanbul'u dinliyorum, gözlerim dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir yosma geçiyor kaldırımdan;Küfürler, şarkılar, türküler, laf düşüyor elinden yere;Bir gül olmalı;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasındanKalbinin vuruşundan anlıyorum;İstanbul'u dinliyorum. 18. Hasretinden Prangalar Eskittim - Ahmed Arif Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana. Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamlardan, Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... 19. Yağmur - Tevfik Fikret Küçük, muttarid, muhteriz darbeler Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz Küçük, muttarid, muhteriz darbeler... Sokaklarda seylabeler ağlaşır Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır; Bulutlar karardıkça zerrata bir Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir; Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep, Numayan olur gündüzün nısf-ı şeb. Söner şimdi, manzur olurken demin Hayulası karşımda bir alemin. Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere; Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. Geçer boş sokaktan, hayalet gibi, Şitaban u puşide-ser bir sabi; O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah, Surur bir kadın bir rıda-yı siyah Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek! - Susarlar, uzaktan ulur bir köpek. Öter guş-ı ruhumda boş bir enin, Boğuk bir tezad-ı sukun u tanın; Küçük, pür heves, gevherin katreler Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz Küçük, pür heves, gevherin katreler... 20. Kuğu Ezgisi - Nilgün Marmara Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı bekçi gizleri. Ne zamandır ertelediğim her acı, Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi, -bu şiir - Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o, uykusunu bölen derin arzudan. Büyüsünü bir içtenlikten alırsa Kendi saf şiddetini yaşar artık, -bu şiir - Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, ulaşılamayanın boyun eğen yansısı, Sevda ile seslenir sizlere! 21. Gazel Beni Candan Usandırdı - Fuzûlî Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı?Şeb-i hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım,Uyarır halkı efgaanım kara bahtım uyanmaz mı?Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su,Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?Gamım pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşenDisem ol bi-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı?Değilim ben sana mâil sen ettin aklımı ta’neyleyen gaafil seni görgeç utanmaz mı?Fuzûlî rind-i şeydâdır hemişe halka rüsvâdır,Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı? 22. Siz Aşktan N'anlarsınız Bayım - Didem Madak Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAlt katında uyumayı bir ranzanınÜst katında çocukluğum...Kâğıttan gemiler yaptım kalbimdenKi hiçbiri karşıya diyorsunuz,limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyuncaHavı dökülmüş yerlerine yüzümünBüyük bir aşk yamadımHayırYüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayımGözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardıTesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı diyorsunuz yaBen istemenin Allahını bilirim bayım!Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaBalkona yorgun çamaşırlar asmayKi uçlarından çile nane kurutmayıBen acılarımın başınıevcimen telaşlarla okşadım pardösüm bile oldu içinde kaybolmayı ister mi?Ben işte istedim gittimUzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersinUzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!Süt içtim acım hafiflesin diyeÇikolata yedim bir köşeye çekilipZehrimi alsın diyeSizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğinizİlahiler zehir nedir bilmezsinizZehir aşkı bilir oysa bayım!Ben işte miraç gecelerindeBir peygamberin kanatlarında teselli aradım,Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşiminBir şiir üç yıl boyuncaYüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü olmayan ülkemiKayboluşumu o kadar kolay olmasa gerek diye ters bir yüz kazaklar ördümHaroşa bir hayat bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye gün öylesine yalnızdımDerdimi annemin fotoğrafına beyaz bir şiirle gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayımÖldüğü gece terliklerindeki izleri şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAcının ortasında acısız olmayı,Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi ucunu kenar mahallelere diyorsunuz ya,İşte orda durun bayımIslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldımKendimin ucundaÖyle ıslak,Öyle kötü kokan,Yırtık ve aşkı ne bilirsiniz bayımAşkı aşk bilir yalnız! 23. Makber - Abdülhak Hâmid Tarhan Eyvah ne yer ne yâr kaldı Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı Şimdi buradaydı gitti elden Gitti ebede gelip ezelden Ben gittim o haksar kaldı Bir köşede tarumar kaldı Baki o enisi dilden eyvah Beyrutta bir mezar kaldı Bildir bana nerde nerde Yarab Kim attı beni bu derde Yarab Nerde arayayım o dil rübayı Kimden sorayım bi-nevayı Derlerki unut o aşnayı Gitti tutarak reh-i bekayı Sığsın mı hayale bu hakikat? Görsün mü gözüm bu macerayı? Sür'atle nasılda değişti halim Almaz bunu havsalam hayalim. Çık Fatıma! lahteden kıyam et Yanımdaki haline devam et Ketn etme bu razı öyle bir söz Ben isterim ah öyle birsöz Güller gibi meyl-i ibtisam et Dağı dile çare bul meram et Bir tatlı bakışla bir gülüşle Eyyamı hayatımı temam et Makber mi nedir şu gördüğüm yer? Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber 24. Olvido - Ahmet Muhip Dranas Hoyrattır bu akşam üzerleri daima! Gün saltanatıyla gitti mi bir defa Yalnızlığımızla doldurup her yeri Bir renk çığlığı içinde bahçemizden, Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan Lavanta çiçeği kokan kederleri; Hoyrattır bu akşam üstüleri daima! Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar Unutuşun o tunç kapısını zorlar Ve ruh atılan oklarla delik deşik. İşte doğduğun eski evdesin birden, Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar... Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir; İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar gibi bir gün camı açtığını, Duran bir bulut, bir kuş uçtuğunu, Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir. Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla Halay çeken kızlar misali kol kola. Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri, İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden Ay ışığı gibi sürüklenip giden; Geceye bırakıp yorgun erkekleri Salınan etekler fısıltıyla, nazla. Ebedi aşığın dönüşünü bekler Yalan yeminlerin tanığı çiçekler Artık olmayacak baharlar içinde. Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış! Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış; Her garipsi ayak izi kar içinde Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler. Ya sen! Ey sen! Esen dallar arasında Bir parıltı gibi görünüp kaybolan Ne istersin benden akşam saatinde? Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın, Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın; Hatıraların bu uyanma vaktinde Sensin hep, sen, esen dallar arasından. Ey unutuş! Kapat artık pencereni, Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni; Çıkmaz artık sular altından o dünya. Bir duman yükselir gibidir kederden Macerası çoktan bitmiş gibi o şeylerden. Amansız gecenle yayıl dört yanıma Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni. 25. Her şey Sende Gizli - Can Yücel Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... 26. Fotoğraf - Cemal Süreya Durakta üç kişiAdam kadın ve çocukAdamın elleri ceplerindeKadın çocuğun elini tutmuşAdam hüzünlüHüzünlü şarkılar gibi hüzünlüKadın güzelGüzel anılar gibi güzelÇocukGüzel anılar gibi hüzünlüHüzünlü şarkılar gibi güzel Dostlar siz de mutlaka belirtin kendi şiirinizi yorumlarda, belki bir başka liste -hatta listeler- daha yaparız! En güzel şiir kitapları hangileri? Şiir kitabı önerileri isteyenler dikkat!İşte Türk Edebiyatına damgasını vurmuş en iyi şiir kitaplarıHasretinden Prangalar Eskittim – Ahmet Arif835 Satır – Nâzım HikmetSevda Sözleri – Cemal SüreyaBen Sana Mecburum – Attilâ İlhanBüyük Saat – Turgut UyarGrapon Kâğıtları – Didem MadakListenin devamı için hemen tıkla!En iyi şiir okuyanlar kimler?Şiir dinlemeyi seviyorsan en güzel şiirleri Eser Gökay, Hakan Gerçek, Yılmaz Erdoğan, Bülent Yakut, Cihangir Gökdoğan sesinden dinlemeyi türleri nelerdir?Şiir türleri konularına göre 5’e ayrılırLirik ŞiirEpik ŞiirDidaktik ŞiirPastoral ŞiirSatirik ŞiirEn güzel Çanakkale şiirleri hangileri?Bir Yolcuya – Necmettin Halil OnanÇanakkale Şehitleri – Mehmet Akif ErsoyÇanakkale Destanı – Faruk Nafiz ÇamlıbelÇanakkale Geçilmez – Samet Mehmet BoraÇanakkale’de Otuz Bin Şehit – Haydar TuranÖzdemir Asaf’ın en güzel şiirleri hangileri?Özdemir Asaf’ın en güzel şiirlerinden bazıları; Lavinya, Kalan, Ben Değildim, Seni Seyrederdim, Akıl Gözü, Yalnızlık Paylaşılmaz, Özlem, Seni Saklayacağım, Son Şiir, Susmanın İkinci Yüzü, Ansızın, Ağlamak.
23 Nisan'da yurdun çeşitli yerlerinde ve okullarda törenler yapılacak. Milyonlarca öğrenci ise bu güne özel "23 Nisan şiirleri"ni okuyacak bu nedenle en çok araştırılan konular arasında 23 Nisan şiirleri de yer alıyor. İşte, 23 Nisan şiirleri... 23 NİSAN ŞİİRLERİ DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI Kiminin saçı siyah, Kiminin saçı sarı...Ankara'da buluştu,Dünyanın çocukları. Her Yirmi Üç Nisan'daTekrarlanır bu nedenini,Açıklamak çok kolay. Bu kocaman dünyada Ülke sayısı ki hiç birininÇocuk Bayramı yoktur. Dünyanın çocuklarıYurdumuza koşuyor,Her Yirmi Üç Nisan'da Cıvıldaşıp coşuyor. Türkiye konuklarla,Kalpler sevgiyle Çocuk BayramıHerkese mutlu olsun! Altan ÖZYÜREK 23 NİSAN GÜNÜ Bayram yapar çocuklar,23 Nisan günüBüyük bir sevinç kaplar,Bütün yurdun üstünü Bin dokuz yüz yirmideDuyuldu halkın sesiAçıldı bu tarihteBüyük Millet Meclisi Bugün edildi ilanYeni bir Türk devletiBundan, 23 NisanSevindirir milleti İ. Hakkı SUNAT 23 NİSAN Nasıl sevinmez insan? Bugün 23 NİSAN. Bak süslenmiş dört bir yan, Yaşasın 23 Nisan Millet Meclisi kurduk, Düşmanı yurttan kovduk. Hürriyete kavuştuk; Yaşasın 23 Nisan. Egemenlik ulusun, Sen bir Türk oğlusun. Yurdumuzu korursun, Yaşasın 23 Nisan. Bugün gençlik günüdür. Türklerin düğünüdür. Milletimin ünüdür. Yaşasın 23 Nisan. Sami Tunca 23 NİSAN Şu 23 Nisanda, Doğdu Millet Meclisi. İşte o gün her yanda, Yükseldi Türkün sesi, Bunu her yıl çocuklar, Kutlayalım sevinçle, Egemenlik de yaşar, Hep verirsek el ele. Sabri Cemil Yalkut ÇOCUK BAYRAMI Arkadaşlar, sevinelim, Hep gülelim, eğlenelim; Sıkılmasın hiç canımız; Çünkü bugün bayramımız... Oyun, alay, dernek düğün, Hepsi bizim işte bugün... Çocuklara hor bakmayın; İncitmeyin, esirgeyin... Ana yurdun oğlu, kızı, Umut veren şen yıldızı. Yarınları parlatacak; Şenlenecek her bir ocak... Korunacak cumhuriyet, Yükselecek bu memleket... Ekrem Şenozan 23 NİSAN SÖYLEDİ Bu yurdun, bu devletin, Yüce Cumhuriyetin Sahibiyiz çocuklar. Bunları koruyacak, Bu ülkeye uyacak Yine biziz çocuklar! Yirmi Üç Nisanların Zevki çok, fakat yarın Güç işimiz çocuklar! Bu göklerin, bu yerin, Kutlu emanetlerin Bekçisiyiz çocuklar! Atalardan şan alan, Böyle temiz kan alan Yalnız biziz çocuklar! Türk'üz, ne mutlu bize! Bu bayram kutlu bize! Eğleniriz çocuklar! Rakım Çalapala ATATÜRK ÇOCUK OLMUŞ Çocuk Bayramı'nda Gelmiş katılmış aramıza, Atatürk çocuk olmuş bakın Sallanıyor salıncakta! Gülüyor gözlerinin içi, Gülüyor, Gökler, denizler kadar mavi. Diyor ki "Çocuklar, ben verdim size Bayramların en güzelini". "Dilerim, yurdumun çocukları, Tüm çocukları dünyanın Gülüp oynasınlar bugünkü gibi; Acıda, sevinçte kardeş olsunlar... Çınlasın yeryüzünde barış türküleri". Aziz Sivaslıoğlu 23 NİSAN Dün sabah anneciğimÖperek, dedi Uyan Bugün senin bayramın, Kalk, bak süslendi her her taraf süslü,Sokaklar dolu insan. Dedim Anne bu nedenDedi 23 Nisan. Temel bayrammış, inanKutlu olsun kardeşimGeldi 23 Nisan. R. Gökalp Arkın 23 NİSAN Dün sabah anneciğimÖperek, dedi UyanBugün senin bayramın, Kalk, bak süslendi her her taraf süslü,Sokaklar dolu insan. Dedim Anne bu nedenDedi 23 Nisan. Temel bayrammış, inanKutlu olsun kardeşimGeldi 23 Nisan. R. Gökalp ARKIN 23 NİSAN Bugün bizim günümüzEn büyük düğünümüzYaşa sen 23 NisanYayıldı bak ünümüz. Atatürk bize verdiKutlayın,koruyun dediYurduma değen eliYiğitçe yere serdi. Yüreğimde ki sevinçYansıdı bak bayrağaKalktık bak gidiyoruzAtatürk’le atağa Sevinç, coş bugün seninBayrak salla DünyayaÖzgürce yaşamak hakkınGelen, 23 Nisanla.. Nizami Sunguroğlu
4 sınıf en güzel şiirler